5 Ağustos 2018 Pazar

DÜNYADA SU MESELESİ


HİÇBİR ŞEY SUSUZ YAŞAYAMAZ!
Su, insan yaşamı için oksijenden sonra en önemli ikinci gereksinimdir. Kanın %83’ü, kemiklerin %22’si, beynin ve kasların %75’i sudur. Bu oranlardan da anlayacağımız üzere hiçbir şey susuz yaşayamaz; su, temel enerji kaynağıdır ve vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üreterek bize yaşam gücü sağlar.



Günlük aktiviteler sonucu vücudumuzda biriken toksinleri atmak için yaklaşık olarak günlük 2.5 litre ile 3 litre arasında su kaybı yaşarız. İdrarla 1.5 litre, deri yoluyla 0.5 litre, dışkı ve solunum ile 0.3 ‘er litre olmak üzere. Kaybedilen suyun vücuda geri kazandırılması, su ihtiyacımızın giderilmesi, yani hidrasyon; hayati fonksiyonlarımızın düzgün şekilde yürümesi için büyük önem taşımaktadır. Günlük olarak almamız gereken minimum sıvı miktarı, bireyden bireye değişmek kaydıyla, ortalama olarak 3 litredir diyebiliriz. Sağlıklı bir insan haftalarca yemek yemeden yaşayabilirken, susuzluğa dayanma süresi birkaç günü geçemez.70 kilogram ağırlığındaki bir erkeğin vücut su içeriğinin % 2 azalması ya da diğer bir deyişle 1.4 litre su kaybı yaşaması vücudun su dengesini bozmakta, günlük aktiviteleri sekteye uğratmaktadır.
Anlaşılan o ki, bir canlının hayatını sürdürebilmesi için içilebilir temiz suya muntazam ulaşması gerekmektedir. İyi haber şu ki; Dünyanın yüzde 70'i suyla kaplı ve bu suyun miktarı 1,386,000,000 kilometre küp. Kötü haber ise; bu suyun yüzde 97,5'i tuzlu su olduğundan insan tüketimine uygun değil. Kalan içilebilir tatlı su olan %2,5'un da büyük bir kısmı buzullarda. 
 Peki içilebilir tatlı su miktarı bu kadar az ise nasıl oldu da binlerce yıldır bu kaynak ile yetinebildik?
SU DÖNGÜSÜ NEDİR?
Yeryüzü suları, Güneş'in etkisiyle buharlaşarak yükselir ve bulutları oluşturur. Bulutlardaki su damlacıkları havanın sıcaklığına göre yağmur, kar ya da dolu olarak tekrar yeryüzüne iner.



Suyun hâl değiştirerek yeryüzü ile atmosfer arasındaki bu dolanımına su döngüsü denir. Bu döngü sayesinde su miktarı Dünya'da eksilmeden veya artmadan sürekli dönüşüm halindedir. Fakat tatlı su miktarı  nüfusa nispeten sürekli azalma eğiliminde olmakta. Diğer bir ifade ile artan nüfus ile birlikte kişi başı tüketilebilir tatlı su miktarı sürekli azalmaktadır. Ülkeler, tatlı su rezervleri ile bu artan su talebini karşılamak için ellerinde bulunan suyu daha etkin bir hale getirmeye çalışıyorlar. Tatlı su kaynaklarına yapılan barajlar buna örnek olarak gösterilebilir.
DÜNYADA SU REZERVLERİ NEREDE?

Bu haritada, ülkelerin ''sahip'' oldukları tatlı içilebilir su rezervlerin görünmekte. Burada dikkatle vurgulanması gereken husus, bu kaynaklar kirletilmediği ve döngünün sağlanabildiği müddetçe kaynak olacağıdır.



Bu haritada, Avrupa, Türkiye ve Orta Asya'nın su rezervi bakımından oldukça fakir olduğu anlaşılmakta. Yakın bir gelecekte eğer ki su, zenginliğin de ölçütü olarak kabul edilirse, bu ülkeler, ekonomik anlamda da fakir ülkeler olarak kabul edilecekler. 
Neden mi?
ÜRETİMİN OLMAZSA OLMAZ İHTİYACI SU!



Bu gün 1 domates elde etmek için 13 litre, Bir litre süt elde etmek için 200 litre, 1 Hamburger elde etmek için 2400 litre suya ihtiyaç var. Yani su, üretimin olmazsa olmaz bir ihtiyacı. 






Ülkelerin sahip olduğu su rezervleri, yakın gelecekte ülkelerinin kaderini tayin edecek. Su olmadan ne tarım sektörü ne sanayi sektörü ne petrokimya ne de hizmet sektörü ayakta kalabilir. Su olmadan üretim yapılamaz!

SUYA ERİŞİMİN GELECEĞİ ÜLKELERİN GELECEĞİ OLACAK!

Bu haritada, Fas, Libya, Cezayir, Mısır, Arap Yarımadası Ülkeleri, İsrail, Filistin, Suriye, Irak, İran ve Hindistan'a kadar uzanan asya ülkelerinde 2025 yılından sonra %40'tan fazla bir oranda  su ihtiyacında artış olacak. Bu ülkelerin artan nüfusları da bu talebi körükleyecek. 

Avrupa, ABD, Çin ve Orta Asya'nın talebi %20-40 oranında artış gösterirken, Türkiye'nin talebi %10-20 artış gösterecek. Bu sebepten ülkeler, gözlerini su kaynaklarına dikmiş durumda. 

DÜNYA NÜFUSU İLE SU TALEBİNİN BİRLİKTE ARTIŞ PROBLEMATİĞİ
Artan dünya nüfusu nedeniyle 50'li yıllara göre kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yarı yarıya düşmüş durumda. Tahminlere göre, 2030 yılında bu rakam tekrar yarılanacak. Bugün itibarı ile dünyada su sıkıntısı çeken insan sayısı 2.8 milyarken, 2030'da bu rakam 4 milyara çıkacak. Kullanılabilir su kaynaklarına erişim de eşit değil, dünya nüfusunun % 7'si suyun 1/3'üne sahip, yani dünya nüfusunun % 60'ını oluşturan Asya ile aynı miktarda. 
Amerikan Ulusal İstihbarat Müdürlüğü'nün raporuna göre, dünyada içme suyu kaynakları, 2040 yılına kadar küresel talebe cevap veremeyecek duruma gelecek. Dolayısıyla 2020'den sonra su savaşları yaşanabilir deniyor.
22 Mart Dünya Su Günü'nde yayımlanan raporda; Ortadoğu, Güney Asya ve Kuzey Afrika, su kıtlığının en şiddetli hissedileceği bölgeler olarak sıralandı. Yeraltı su kaynaklarına aşırı yüklenilmesi de, toprağın kalitesini olumsuz etkileyecek, bağlantılı olarak gıda üretimini baltalayacak, bu da sosyal patlamalara yol açabilecek. Hâlihazırda 7 milyar olan dünya nüfusunun artışı bu hızla sürdükçe, su kaynaklarının azalması ve kirlenmesiyle yeni sorunlar ortaya çıkabilir.
Öyle ki, 2030'da su talebi ile arzı arasındaki fark, yüzde 40'a çıkacak. Ve su, uluslararası ilişkilerde bir silah ya da baskı unsuru haline gelecek.

ELMAS SU PARADOKSU ÇÖKÜYOR MU?
 Elmas su paradoksuna göre, suyun faydası elmastan çok daha fazladır elmasın ise hemen hemen hiç yoktur fakat gelin görün ki suyun ''ekonomik'' değeri hemen hemen hiç yoktur, su verip başka bir mal takas edemezsiniz fakat elmas ile birçok şey satın alabilirsiniz. Elmas ''ekonomik'' olarak çok daha değerlidir. Bu paradoks uzun yıllar boyunca iktisatçıların kafasını karıştırdı. Çeşitli iktisatçılar bu paradoksu toplam fayda ve marjinal fayda görüşü ile açıklamaya çalıştılar. Belki de sorun gözden kaçırdıkları nüfus kavramıydı. Kaynaklar, nüfusa oranla kıt oldukları müddetçe değer kazanırlar. Bu her zaman iktisadi ve rasyonel değil, itibari de olabilir. Bunu ilk fark eden kişi ise Thomas Robert Malthus idi. Malthus, kaynakların aritmetik artarken (1-2-3-4-5) nüfusun geometrik arttığını(2-4-16-256) söyledi. Nüfus miktarı, besin kaynaklarının bakabileceği kapasiteyi çok aştığında  çeşitli sebeplerle (nüfus) kırılırdı ve kaynakların bakabileceği seviyeye inerdi. Bu süreç, uzun bir süre kadar tekerrür etti. 
SU KIT BİR FAKTÖR HALİNE GELİYOR
Malthusyan kapan yaklaşıyor. Dünya nüfusu yeniden çok hızlı bir artış sürecine girdi. Bunun yanında insanlar, doğayı ve su kaynaklarını zehirledi ve yok etti. Kapitalist büyümenin esas şartı olan sürekli büyüme ve tüketme kavramı ancak artan nüfus ile mümkün olabilirdi çünkü talep yaratan ve harcayan genç nüfustur. Fakat yakın gelecek, artan nüfusu besleyecek su kaynaklarına sahip olamayacak. hiç bir önlem alınmazsa, su, nüfusa nispeten kıt bir faktör haline geldiğinde ''son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak'' diyen kızılderili haklıymış diyeceğiz!
































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder