9 Eylül 2018 Pazar

Joseph Alois Schumpeter ve Kapitalizmin Evrimsel Dinamiği ''Yaratıcı Yıkım''


“ Esas itibariyle kapitalist ekonomi statik değildir ve olamaz,  düzenli bir gelişme de göstermemektedir. Tersine bu ekonomi kendi içinden yeni mallar, yeni üretim metotları ya da ticari imkânlar sayesinde devamlı olarak yenilenmekte, hareket halinde tutulmaktadır. Mevcut bütün sistem, iş hayatının bütün şartları bir değişme içindedir” (Schumpeter 1942: 61)




GİRİŞ

20. yüzyılın henüz başında ortaya attığı değişik ve ilgi çekici görüşleri ile iktisat bilimine farklı bir bakış açısı getiren Joseph Alois Schumpeter ekonomik kalkınma sürecinin nasıl tanımlanacağı üzerinde durmuş, özellikle yeniliklerin ve girişimcilerin önemine dikkat çekmiştir. Schumpeter’in kapitalizmin doğuşu, işleyişi ve gelişmesi ile ilgili analizleri kapitalist sistemin dinamizmini kavramak yolunda ortaya konmuş yaklaşımların en önemlilerindendir. Bir bakıma hem yenilik hem de girişimci kavramına yeni bir boyut getirmiştir. Öne sürdüğü görüşleri ile ,günümüzde, dünyada yaşanan ekonomik krizlerle birlikte adı en çok anılan iktisatçılardan olmuştur. Bu yazıda, şahsın biyografisine ve tüm teorilerine değinmeden birkaç anahtar kavram hakkındaki görüşleri aktarılmaya çalışılmaktadır. 
Okuyucudan ricam, özellikle yaratıcı yıkım kavramını dikkatle ve idrak ederek okumasıdır. 
Anahtar Kavramlar: İktisadi Kalkınma, İktisadi Büyüme, Girişimci, Yaratıcı Yıkım, Kapitalizm,Ekonomik Evrim, Schumpeter

Schumpeter’in Kalkınma Teorisi

Schumpeter; Kalkınma Teorisi modelini yenilik yaratma, satın alma gücü yaratma ve girişimci yardımıyla yenilikleri uygulama aşamaları olmak üzere üç temel aşama ile açıklamış, açıklarken de yenilik ve girişimci kavramlarının kalkınma sürecini nasıl etkilediğini incelemiştir. Ancak bu açıklamadan önce Schumpeter’in Kalkınma Teorisi’nin Neo-klasik Teoriden ayrıldığı noktaları incelemek yerinde olacaktır.
Schumpeter’in Kalkınma Teorisi ile Neo-klasik Kalkınma Teorisi temelde çok büyük farklılıklar göstermektedir. Schumpeter, Neo-klasik Teori’nin gözden kaçırdığı önemli noktalardan biri olan kalkınma ve büyüme kavramları arasındaki farkı, üretim fonksiyonunu yeniden şekillendirerek ortaya koymuştur.
Kalkınmayı büyüme ile eş tutan Neo-klasik Teori, üretim fonksiyonunu sadece sermaye (K) ve işgücü (L) ile açıklamış, teknik bilgi ve organizasyonu veri kabul etmiş ve ölçeğe göre sabit getiriyi esas almıştır. Buna göre, Neo-klasik üretim fonksiyonu denklem 1’de gösterilmiştir.

Y=F (K, L)
Kalkınma ile ilgili literatürde adı yenilik ve girişimci kavramlarıyla birlikte anılan Schumpeter’e göre ise; üretim işlemi kısmen maddi, kısmen de gayri maddi unsurlardan meydana gelmiştir. Maddi unsurlar yönünden ele alındığında, temel üretim faktörleri olan sermaye (K), işgücü (L) ve toprak (N) dikkate alınmıştır. Neo-klasiklerden ayrıldığı nokta olan gayri maddi alanda ise teknoloji (T) ve sosyo-ekonomik unsurlar (U) yer almıştır.
Schumpeter, dinamik bir analiz çerçevesinde teknolojik ve sosyal faktörlere çok büyük önem vermiştir. Schumpeter’in üretim fonksiyonu denklem 2’de gösterilmiştir.


Y = f (K, L, N, T, U)
Schumpeter bir ekonominin dinamik gelişimini etkileyen etkenleri iki gruba ayırmanın yararlı olacağını düşünmüştür. Bu şekilde büyüme ve kalkınma kavramları arasındaki fark da gün yüzüne çıkarılmıştır.
1. Faktör mevcutlarındaki değişmenin etkilerini denklemdeki ilk üç unsur yani sermaye, işgücü ve toprak simgelemektedir. Bu üç unsur Schumpeter tarafından büyüme unsurları olarak adlandırılmıştır.
2.  Üretim fonksiyonundaki son iki unsur olan teknoloji ve sosyo-ekonomik unsurlar ise Schumpeter tarafından kalkınma ve gelişmenin unsurları olarak tanımlanmıştır. 
Tüm bunların yanında Schumpeter, kalkınmanın kesintisiz bir süreç olduğu yolundaki Neo-klasik görüşü benimsememiş, aksine, kalkınmanın yeniliklere bağlı kalacağını ve sık sık duraklayacağını savunmuştur. Ekonomik evrimin ve dolayısıyla gelişimin akış kanalları içinde kendiliğinden ve süreksiz olarak dengenin sarsılması, kayması ve yeniden başka bir noktada kurulması seklinde oluştuğunu iddia etmiştir (Anderson, 1997: 2).

Kalkınma Teorisi ve Yenilikler

Schumpeter, yenilik olgusunu teknik gelişme veya yeni kaynakların keşfi olarak tanımlamıştır. Daha genel bir ifade ile üretim fonksiyonunda meydana gelen ve (henüz keşfedilmemiş olanlar dâhil) mevcut üretim faktörleri ile yaratılmakta olan hâsılayı artıran herhangi bir değişme yenilik olarak kabul edilmiştir. Klasik ve en önemli kitaplarından  olan Ekonomik Kalkınma Teorisi’nde yeniliği sınıflandırarak beş değişik yenilikten söz etmiştir:
1. Piyasaya yeni bir mal veya mevcut bir malın yeni bir tipinin veya kalitesinin getirilmesi, 
2.  Yeni bir üretim tekniğinin kullanılması (Bu yeni tekniğin daha henüz keşfedilmemiş olması şart değildir. Burada önemli olan bu tekniğin yeni uygulanıyor olmasıdır), 
3.  Yeni bir piyasanın açılması,
4.  Yeni bir hammadde yahut yarı mamul kaynağının bulunması, 
5.  Herhangi bir sektörün organizasyonunda yapılan bir değişiklik.
Ona göre, modelinin ilk basamağı olan yenilik yaratımı aşamasında öncelikle kaynakların tahsis edilmesi gerekmektedir. Bu da yeni bir soruna yol açmaktadır. Piyasada yeni olan firmanın bunları satın alabilmeye yetecek hâlihazırda kazancı bulunmayacağı için krediye ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Bu aşamada devreye girişimci kavramı girmekte ve modelin ikinci aşaması olan satın alma gücü yaratılması aşamasına geçilmektedir.

Kalkınma Teorisi ve Girişimci

Firmanın yenilik yaratmak için ihtiyaç duyduğu krediyi sağlamanın iki yolu bulunmaktadır.
1.Yol: Sermaye sahibinin yeniliği doğrudan kendisinin karşılamasıdır ki bu tip sermayedara serüvenci sermayedar denilmektedir.
2.Yol: Firmanın gerekli kaynak için finans kurumlarına başvurmasıdır.
Schumpeter, yeniliğin yönetimini bu şekilde üstlenen ekonomik aktörlere girişimci adını vermektedir. Belli bir meslek adamından çok bir görevi üstlenen kişi olan girişimci, yenilikleri uygulamak, gerekli yatırımları yapmak ve bu yatırımlar sonucu ortaya çıkan risklere katlanmak zorundadır. İş hayatındaki yöneticilerin büyük bir kısmı, işlerini geleneksel yöntem, araç ve düşüncelerle yürüttükleri için girişimci sayılmamaktadırlar. Aynı şekilde, sadece risk yönetmekle görevli olan kişilerde girişimci sayılmamaktadır (Langlois, 1987: 11-13).
Kısacası girişimcilerin asıl görevleri, yeni ürünlere ve yeni üretim yöntemlerinin kullanılmasına, yeni sanayi organizasyonlarının kurulmasına ve yeni pazarların açılmasına öncülük etmektir.
Schumpeter’in girişimcisi için “yeni” sonucunda ortaya çıkacak olanlar ancak hayal edilebilir düzeydedir. Yeni bir plan ve uygulama ile ortaya çıkmak ile adet olan yöntemle hareket etmek; bir yol yapmak ile yolda yürümek kadar birbirinden farklıdır.
Schumpeter, bu noktada girişimcinin borç alarak yeni bir ürün veya teknik yaratıp, hâlâ nasıl kâr elde edebileceğini sorgulamış ve cevabı yine sistemin içinde bulmuştur. Bankadan borçlanma yoluyla veya serüvenci sermayedarın para yatırmasıyla yaratılan yeni satın alma gücü ,yani kredi, ekonomik sistemi etkilemektedir. Piyasaya enjekte edilen yeni satın alma gücü her şeyin ötesinde fiyat düzeyi üzerinde etkili olmaktadır. (Alada, 2001).
Teknolojik yenilik ise girişimciye maliyet avantajı sağlamaktadır. Girişimcinin kârı, maliyetlerin üstünde kalan bölümden oluşmakta ve girişimci açısından harcamalarla satış tutarları arasındaki fark olarak ifade edilmektedir.

YARATICI YIKIM

Schumpeter’e göre girişimci başarılı olduğu takdirde döngüsel akıştaki elemanlara göre daha üstün olan teknoloji gibi yenilikleri kullanmakta ve elde ettiği toplam gelir her zaman toplam maliyetlerinin üstünde oluşmaktadır. Sonuçta ekonomide yaratılan net kredi gelişmeden kaynaklanmaktadır.
Dengenin bozulması, net girişimci kârı, net kredi, ekonomiyi yeni bir dengeye doğru yönlendirmiştir. İlerleyen dönemde yeni iş sahasında oluşan kârların cazibesi diğer firmaları da bu sahaya çekecektir. Endüstrinin yeniden yapılanmasına neden olacak bu oluşum demode iş sahalarına üstün gelerek onların yok olmasına ve muhtemelen işsizliğe sebep olacaktır. Bu ilerlemelerin sonucunda ekonomi yeni bir dengeye ulaşacaktır. Schumpeter bu süreci Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi adlı kitabında yaratıcı yıkım süreci olarak adlandırmıştır. 
Bu süreci yaratıcı yıkım olarak adlandırmasının nedeni, sürecin teknolojik yeniliklere dayalı olduğu için yaratıcı, ancak teknolojik değişimlere ayak uyduramayan firmalar, eski teknolojiler hatta sektörler ekonomiden ayıklandığı için sürecin bu kesimler açısından yıkım olarak nitelendirilmesidir. (Anderson, 2004).
Kapitalizm açısından hayatı önem taşıyan yaratıcı yıkım süreci şu şekilde özetlenmektedir:
1. Piyasada yeni olan ürün hali hazırda var olan ürünlerin talebinden çalacaktır.
2. Yeni ürüne eski rakiplerine oranla daha yüksek fiyat uygulanabilmektedir.
3. Ürünün ilk taklitçileri her fiyatı kabul etmeye hazır olacaklardır.
4. Ürün standartlaşmaya, sıradanlaşmaya başlayınca fiyatlar önemli ölçüde   düşecektir.
5. Piyasa paylarını koruyabilmek için devamlı bir gelişme gerekmektedir.
Başlangıçta yeni olan ürünün yerini hep daha gelişmiş olan başka bir ürün alacaktır. Bu şekilde yaratıcı yıkım süreci işleyecektir.
Kapitalist sistemdeki her firma yeni bir tasarım, maliyet azaltıcı çaba, yeni bir ürün, yeni girdilerin bulunması, yeni üretim yöntemlerinin geliştirilmesi yollarıyla piyasa payını artırmaya ve hâkim konuma geçmeye çalışır. Ancak her yaratıcılık, kendisinden önceki tekelci gücü de yıkmaktadır.
“ … örneğin 1760–1940 yılları arasında bir işçinin bütçesi yalnızca çeşit ve mal bakımından büyümemiş, ama aynı zamanda da kalite bakımından durmadan değişimlere uğramış, yükselmiştir. Aynı şekilde tipik bir çiftliğin üretken mekanizması, tarım aletlerinden, şekillerine kadar çağdaş makine tarımına ulaşmıştır; metal endüstrisinde üretken mekanizmanın odunkömürü fırınından, yüksek fırına kadar bir değişim olmuş; enerji sektöründe su değirmeni yerini modern türbinlere bırakmış, ulaştırma tarihinde posta arabalarının yerini uçaklar almışlardır. Yeni milli pazarların ya da dış piyasaların açılması; el sanatları atölyelerinden, yoğun ve büyük işletmelere geçiş (U.S. Steel gibi), kapitalist sistemi durmadan, yorulmadan içinden bir ihtilâl, yenileme havasında tutmakta; bütün bu elemanlar, gene devamlı olarak eski faktörleri yok etmekte, yenilerini yaratmaktadır. Bu “yaratıcı yıkım gelişimi” kapitalizmin esas temelidir, ister istemez her kapitalist teşebbüs ergeç bu gelişime uymak zorundadır” (Schumpeter 1942: 137-138)





Kapitalizmin Yıkılışı İle İlgili Görüşleri

Schumpeter da Marks gibi kapitalizmin yıkılacağını savunmaktadır ancak bu yıkımın nedenleri bakımından Marks’tan ayrılmaktadır. Schumpeter’i asıl endişelendiren kapitalizmin gösterdiği üstün başarı olmuştur. Çünkü bu başarının kendi kendini yıkacak bir duruma geleceğini düşünmüştür. Kapitalist sistemde gelir ve ücretlerin artması sonucunda firmaların ölçeği büyüyecek ve firmaların idaresi, sermayedardan yöneticilere geçecektir. Refah düzeyi artan işçiler kapitalist sisteme karşı tutum gösterecekler ve sonuç olarak kapitalizm, yerini sosyalizme bırakacaktır. (Savaş; 2000: 833).
Schumpeter,  kapitalizmin ekonomik ve toplumsal temellerini sarsacak olan üç ana nedenin varlığından söz etmiştir. Bunlar;
1. Girişimcilik fonksiyonunun demode olması,
2. Korumacı politik unsurların vereceği zarar ve
3. Kapitalist toplumun kurumsal yapısının çökmesidir.
Schumpeter, yeniliklerin yerini geleneksele bıraktığını belirtmiş ve bu kapsamda girişimcinin gelişmeyi otomatikleştirdiği için kendi fonksiyonunu kaybettiğini savunmuştur. (Keen, 2005).
Ayrıca geleneksel korumacı politikaların büyük firmaların gelişmesine izin verip, küçük ve orta boy firmaların ortadan kalkmasına neden olduğunu ifade etmiştir. Schumpeter’in öne sürdüğü kapitalizmi sarsacak bir başka neden ise, kapitalist toplumun kurumsal yapısına zarar verilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Schumpeter,  Kapitalizm’in gücünü değişimden aldığını eserlerinde sıkça belirtmektedir. Kapitalizmin sürekliliği için ekonomik değişmelerin kesintiye uğramadan devam etmesi gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu durumu, kısıtlayıcı yasalar ve politikalar kapitalizmi devlet kapitalizmine sürükleyeceğini öne sürmektedir. (Savaş, 2000: 831-6).
Schumpeter’in bu görüşleri çok etkili olmuş ve çeşitli eleştirilere yol açmıştır. Eleştirilerin büyük bir kısmı daha çok Keynesyen teori taraftarlarından kaynaklanmış ve maliye politikası ile para politikasının gerekliliğini ve kapitalizm ile bağdaşabilir olduğunu savunmuştur. Diğer eleştiriler ise, Schumpeter’in teorisini dayandırdığı yenilik ve girişimci kavramlarına yönelik olmuş ve kapitalizmin yıkılışının nedeninin sınıf çatışması olacağı yeniden vurgulanmıştır.

Ek Bilgi 


Schumpeter’in günlüklerinden alınma bazı deyişleri:
-İnsanlık gerçeğin dışında her şeye inanmaya hazırdır.
-İnsanlık özgürlükle ilgilenmiyor. İnsanların çoğu özgürlüğün sorumluluğunu üzerlerine alamayacaklarının farkında: tek istedikleri şey doyurulmak, yönlendirilmek, eğlendirilmek, ve her şeyden çok, eğitilmek. Fakat [özgürlük] deyimiyle ilgilenmiyorlar.
-Kadınlar ve yiyecek için avlanmak ve düşmanlarını öldürmek – insanların istediği ve şimdiye dek hep istemiş olduğu ve onlara uygun düşen şey budur. En büyük sayıda kişinin en büyük mutluluğunu oluşturan da budur.
- İki tür insana güvenmem: ucuza inşaat yapacağını iddia eden mimarlar ve basit cevaplar vereceğini iddia eden iktisatçılar.
-Politikacılar kötü at binicilerine benzerler. At sırtında kalmaya çalışmakla o kadar meşgullerdir ki, nereye gittikleriyle ilgilenemezler.

Kaynakça:
KRİZ TEORİLERİ:  KONDRATİEFF, SCHUMPETER VE WALLERSTEİN ( Osman Aydoğuş, Burcu Türkcan, Elif Tunalı Çalışkan, Barış Serkan Kopurlu )







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder