“ Esas itibariyle kapitalist ekonomi statik değildir ve olamaz, düzenli bir gelişme de göstermemektedir. Tersine bu ekonomi kendi içinden yeni mallar, yeni üretim metotları ya da ticari imkânlar sayesinde devamlı olarak yenilenmekte, hareket halinde tutulmaktadır. Mevcut bütün sistem, iş hayatının bütün şartları bir değişme içindedir” (Schumpeter 1942: 61)
GİRİŞ
20. yüzyılın
henüz başında ortaya attığı değişik ve ilgi çekici görüşleri ile iktisat
bilimine farklı bir bakış açısı getiren Joseph Alois Schumpeter ekonomik
kalkınma sürecinin nasıl tanımlanacağı üzerinde durmuş, özellikle yeniliklerin
ve girişimcilerin önemine dikkat çekmiştir. Schumpeter’in kapitalizmin doğuşu,
işleyişi ve gelişmesi ile ilgili analizleri kapitalist sistemin dinamizmini
kavramak yolunda ortaya konmuş yaklaşımların en önemlilerindendir. Bir bakıma hem
yenilik hem de girişimci kavramına yeni bir boyut getirmiştir. Öne sürdüğü
görüşleri ile ,günümüzde, dünyada yaşanan ekonomik krizlerle birlikte adı en çok
anılan iktisatçılardan olmuştur. Bu yazıda, şahsın biyografisine ve tüm teorilerine değinmeden birkaç anahtar kavram hakkındaki görüşleri aktarılmaya çalışılmaktadır.
Okuyucudan ricam, özellikle yaratıcı yıkım kavramını dikkatle ve idrak ederek okumasıdır.
Anahtar Kavramlar: İktisadi Kalkınma, İktisadi Büyüme, Girişimci, Yaratıcı Yıkım, Kapitalizm,Ekonomik Evrim, Schumpeter
Schumpeter’in Kalkınma Teorisi
Schumpeter;
Kalkınma Teorisi modelini yenilik yaratma, satın alma gücü yaratma ve girişimci
yardımıyla yenilikleri uygulama aşamaları olmak üzere üç temel aşama ile
açıklamış, açıklarken de yenilik ve girişimci kavramlarının kalkınma sürecini
nasıl etkilediğini incelemiştir. Ancak bu açıklamadan önce Schumpeter’in
Kalkınma Teorisi’nin Neo-klasik Teoriden ayrıldığı noktaları incelemek yerinde
olacaktır.
Schumpeter’in
Kalkınma Teorisi ile Neo-klasik Kalkınma Teorisi temelde çok büyük farklılıklar
göstermektedir. Schumpeter, Neo-klasik Teori’nin gözden kaçırdığı önemli noktalardan
biri olan kalkınma ve büyüme kavramları arasındaki farkı, üretim fonksiyonunu
yeniden şekillendirerek ortaya koymuştur.
Kalkınmayı
büyüme ile eş tutan Neo-klasik Teori, üretim fonksiyonunu sadece sermaye (K) ve
işgücü (L) ile açıklamış, teknik bilgi ve organizasyonu veri kabul etmiş ve
ölçeğe göre sabit getiriyi esas almıştır. Buna göre, Neo-klasik üretim
fonksiyonu denklem 1’de gösterilmiştir.
Y=F (K, L)
Kalkınma
ile ilgili literatürde adı yenilik ve girişimci kavramlarıyla birlikte anılan
Schumpeter’e göre ise; üretim işlemi kısmen maddi, kısmen de gayri maddi
unsurlardan meydana gelmiştir. Maddi unsurlar yönünden ele alındığında, temel
üretim faktörleri olan sermaye (K), işgücü (L) ve toprak (N) dikkate
alınmıştır. Neo-klasiklerden ayrıldığı nokta olan gayri maddi alanda ise
teknoloji (T) ve sosyo-ekonomik unsurlar (U) yer almıştır.
Schumpeter,
dinamik bir analiz çerçevesinde teknolojik ve sosyal faktörlere çok büyük önem
vermiştir. Schumpeter’in üretim fonksiyonu denklem 2’de gösterilmiştir.
Y = f (K, L,
N, T, U)
Schumpeter
bir ekonominin dinamik gelişimini etkileyen etkenleri iki gruba ayırmanın
yararlı olacağını düşünmüştür. Bu şekilde büyüme ve kalkınma kavramları
arasındaki fark da gün yüzüne çıkarılmıştır.
1. Faktör
mevcutlarındaki değişmenin etkilerini denklemdeki ilk üç unsur yani sermaye,
işgücü ve toprak simgelemektedir. Bu üç unsur Schumpeter tarafından büyüme
unsurları olarak adlandırılmıştır.
2. Üretim fonksiyonundaki son iki unsur olan
teknoloji ve sosyo-ekonomik unsurlar ise Schumpeter tarafından kalkınma ve
gelişmenin unsurları olarak tanımlanmıştır.
Tüm bunların
yanında Schumpeter, kalkınmanın kesintisiz bir süreç olduğu yolundaki
Neo-klasik görüşü benimsememiş, aksine, kalkınmanın yeniliklere bağlı kalacağını
ve sık sık duraklayacağını savunmuştur. Ekonomik evrimin ve dolayısıyla
gelişimin akış kanalları içinde kendiliğinden ve süreksiz olarak dengenin
sarsılması, kayması ve yeniden başka bir noktada kurulması seklinde oluştuğunu
iddia etmiştir (Anderson, 1997: 2).
Kalkınma Teorisi ve Yenilikler
Schumpeter,
yenilik olgusunu teknik gelişme veya yeni kaynakların keşfi olarak
tanımlamıştır. Daha genel bir ifade ile üretim fonksiyonunda meydana gelen ve
(henüz keşfedilmemiş olanlar dâhil) mevcut üretim faktörleri ile yaratılmakta
olan hâsılayı artıran herhangi bir değişme yenilik olarak kabul edilmiştir.
Klasik ve en önemli kitaplarından olan
Ekonomik Kalkınma Teorisi’nde yeniliği sınıflandırarak beş değişik yenilikten
söz etmiştir:
1. Piyasaya
yeni bir mal veya mevcut bir malın yeni bir tipinin veya kalitesinin
getirilmesi,
2. Yeni bir üretim tekniğinin kullanılması (Bu
yeni tekniğin daha henüz keşfedilmemiş olması şart değildir. Burada önemli olan
bu tekniğin yeni uygulanıyor olmasıdır),
3. Yeni bir piyasanın açılması,
4. Yeni bir hammadde yahut yarı mamul kaynağının
bulunması,
5. Herhangi bir sektörün organizasyonunda
yapılan bir değişiklik.
Ona
göre, modelinin ilk basamağı olan yenilik yaratımı aşamasında öncelikle
kaynakların tahsis edilmesi gerekmektedir. Bu da yeni bir soruna yol
açmaktadır. Piyasada yeni olan firmanın bunları satın alabilmeye yetecek
hâlihazırda kazancı bulunmayacağı için krediye ihtiyaç duyması kaçınılmazdır.
Bu aşamada devreye girişimci kavramı girmekte ve modelin ikinci aşaması olan
satın alma gücü yaratılması aşamasına geçilmektedir.
Kalkınma Teorisi ve Girişimci
Firmanın
yenilik yaratmak için ihtiyaç duyduğu krediyi sağlamanın iki yolu
bulunmaktadır.
1.Yol: Sermaye
sahibinin yeniliği doğrudan kendisinin karşılamasıdır ki bu tip sermayedara
serüvenci sermayedar denilmektedir.
2.Yol: Firmanın gerekli kaynak için
finans kurumlarına başvurmasıdır.
Schumpeter,
yeniliğin yönetimini bu şekilde üstlenen ekonomik aktörlere girişimci adını
vermektedir. Belli bir meslek adamından çok bir görevi üstlenen kişi olan
girişimci, yenilikleri uygulamak, gerekli yatırımları yapmak ve bu yatırımlar
sonucu ortaya çıkan risklere katlanmak zorundadır. İş hayatındaki
yöneticilerin büyük bir kısmı, işlerini geleneksel yöntem, araç ve düşüncelerle
yürüttükleri için girişimci sayılmamaktadırlar. Aynı şekilde, sadece risk
yönetmekle görevli olan kişilerde girişimci sayılmamaktadır (Langlois, 1987:
11-13).
Kısacası
girişimcilerin asıl görevleri, yeni ürünlere ve yeni üretim yöntemlerinin
kullanılmasına, yeni sanayi organizasyonlarının kurulmasına ve yeni pazarların
açılmasına öncülük etmektir.
Schumpeter’in
girişimcisi için “yeni” sonucunda ortaya çıkacak olanlar ancak hayal edilebilir
düzeydedir. Yeni bir plan ve uygulama ile ortaya çıkmak ile adet olan yöntemle
hareket etmek; bir yol yapmak ile yolda yürümek kadar birbirinden farklıdır.
Schumpeter,
bu noktada girişimcinin borç alarak yeni bir ürün veya teknik yaratıp, hâlâ nasıl kâr elde edebileceğini sorgulamış ve cevabı yine sistemin içinde bulmuştur.
Bankadan borçlanma yoluyla veya serüvenci sermayedarın para yatırmasıyla
yaratılan yeni satın alma gücü ,yani kredi, ekonomik sistemi etkilemektedir.
Piyasaya enjekte edilen yeni satın alma gücü her şeyin ötesinde fiyat düzeyi
üzerinde etkili olmaktadır. (Alada, 2001).
Teknolojik yenilik ise girişimciye
maliyet avantajı sağlamaktadır. Girişimcinin kârı, maliyetlerin üstünde kalan
bölümden oluşmakta ve girişimci açısından harcamalarla satış tutarları
arasındaki fark olarak ifade edilmektedir.
YARATICI YIKIM
Schumpeter’e
göre girişimci başarılı olduğu takdirde döngüsel akıştaki elemanlara göre daha
üstün olan teknoloji gibi yenilikleri kullanmakta ve elde ettiği toplam gelir
her zaman toplam maliyetlerinin üstünde oluşmaktadır. Sonuçta ekonomide
yaratılan net kredi gelişmeden kaynaklanmaktadır.
Dengenin
bozulması, net girişimci kârı, net kredi, ekonomiyi yeni bir dengeye doğru
yönlendirmiştir. İlerleyen dönemde yeni iş sahasında oluşan kârların cazibesi
diğer firmaları da bu sahaya çekecektir. Endüstrinin yeniden yapılanmasına
neden olacak bu oluşum demode iş sahalarına üstün gelerek onların yok olmasına
ve muhtemelen işsizliğe sebep olacaktır. Bu ilerlemelerin sonucunda ekonomi
yeni bir dengeye ulaşacaktır. Schumpeter bu süreci Kapitalizm, Sosyalizm ve
Demokrasi adlı kitabında yaratıcı yıkım
süreci olarak adlandırmıştır.
Bu süreci yaratıcı yıkım olarak adlandırmasının
nedeni, sürecin teknolojik yeniliklere dayalı olduğu için yaratıcı, ancak
teknolojik değişimlere ayak uyduramayan firmalar, eski teknolojiler hatta
sektörler ekonomiden ayıklandığı için sürecin bu kesimler açısından yıkım
olarak nitelendirilmesidir. (Anderson, 2004).
Kapitalizm
açısından hayatı önem taşıyan yaratıcı yıkım süreci şu şekilde özetlenmektedir:
1. Piyasada
yeni olan ürün hali hazırda var olan ürünlerin talebinden çalacaktır.
2. Yeni
ürüne eski rakiplerine oranla daha yüksek fiyat uygulanabilmektedir.
3. Ürünün
ilk taklitçileri her fiyatı kabul etmeye hazır olacaklardır.
4. Ürün
standartlaşmaya, sıradanlaşmaya başlayınca fiyatlar önemli ölçüde düşecektir.
5. Piyasa
paylarını koruyabilmek için devamlı bir gelişme gerekmektedir.
Başlangıçta
yeni olan ürünün yerini hep daha gelişmiş olan başka bir ürün alacaktır. Bu
şekilde yaratıcı yıkım süreci işleyecektir.
Kapitalist
sistemdeki her firma yeni bir tasarım, maliyet azaltıcı çaba, yeni bir ürün,
yeni girdilerin bulunması, yeni üretim yöntemlerinin geliştirilmesi yollarıyla
piyasa payını artırmaya ve hâkim konuma geçmeye çalışır. Ancak her yaratıcılık,
kendisinden önceki tekelci gücü de yıkmaktadır.
“ … örneğin 1760–1940 yılları arasında bir işçinin bütçesi yalnızca çeşit ve mal bakımından büyümemiş, ama aynı zamanda da kalite bakımından durmadan değişimlere uğramış, yükselmiştir. Aynı şekilde tipik bir çiftliğin üretken mekanizması, tarım aletlerinden, şekillerine kadar çağdaş makine tarımına ulaşmıştır; metal endüstrisinde üretken mekanizmanın odunkömürü fırınından, yüksek fırına kadar bir değişim olmuş; enerji sektöründe su değirmeni yerini modern türbinlere bırakmış, ulaştırma tarihinde posta arabalarının yerini uçaklar almışlardır. Yeni milli pazarların ya da dış piyasaların açılması; el sanatları atölyelerinden, yoğun ve büyük işletmelere geçiş (U.S. Steel gibi), kapitalist sistemi durmadan, yorulmadan içinden bir ihtilâl, yenileme havasında tutmakta; bütün bu elemanlar, gene devamlı olarak eski faktörleri yok etmekte, yenilerini yaratmaktadır. Bu “yaratıcı yıkım gelişimi” kapitalizmin esas temelidir, ister istemez her kapitalist teşebbüs ergeç bu gelişime uymak zorundadır” (Schumpeter 1942: 137-138)
Kapitalizmin Yıkılışı İle İlgili Görüşleri
Schumpeter
da Marks gibi kapitalizmin yıkılacağını savunmaktadır ancak bu yıkımın
nedenleri bakımından Marks’tan ayrılmaktadır. Schumpeter’i asıl endişelendiren
kapitalizmin gösterdiği üstün başarı olmuştur. Çünkü bu başarının kendi kendini
yıkacak bir duruma geleceğini düşünmüştür. Kapitalist sistemde gelir ve
ücretlerin artması sonucunda firmaların ölçeği büyüyecek ve firmaların idaresi, sermayedardan yöneticilere geçecektir. Refah düzeyi artan işçiler kapitalist
sisteme karşı tutum gösterecekler ve sonuç olarak kapitalizm, yerini sosyalizme
bırakacaktır. (Savaş; 2000: 833).
Schumpeter, kapitalizmin ekonomik ve toplumsal temellerini
sarsacak olan üç ana nedenin varlığından söz etmiştir. Bunlar;
1.
Girişimcilik fonksiyonunun demode olması,
2. Korumacı
politik unsurların vereceği zarar ve
3.
Kapitalist toplumun kurumsal yapısının çökmesidir.
Schumpeter, yeniliklerin yerini geleneksele bıraktığını belirtmiş ve bu kapsamda
girişimcinin gelişmeyi otomatikleştirdiği için kendi fonksiyonunu kaybettiğini
savunmuştur. (Keen, 2005).
Ayrıca
geleneksel korumacı politikaların büyük firmaların gelişmesine izin verip, küçük
ve orta boy firmaların ortadan kalkmasına neden olduğunu ifade etmiştir.
Schumpeter’in öne sürdüğü kapitalizmi sarsacak bir başka neden ise, kapitalist
toplumun kurumsal yapısına zarar verilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Schumpeter, Kapitalizm’in gücünü
değişimden aldığını eserlerinde sıkça belirtmektedir. Kapitalizmin sürekliliği
için ekonomik değişmelerin kesintiye uğramadan devam etmesi gerekliliğini vurgulamaktadır.
Bu durumu, kısıtlayıcı yasalar ve politikalar kapitalizmi devlet kapitalizmine
sürükleyeceğini öne sürmektedir. (Savaş, 2000: 831-6).
Schumpeter’in
bu görüşleri çok etkili olmuş ve çeşitli eleştirilere yol açmıştır. Eleştirilerin
büyük bir kısmı daha çok Keynesyen teori taraftarlarından kaynaklanmış ve
maliye politikası ile para politikasının gerekliliğini ve kapitalizm ile
bağdaşabilir olduğunu savunmuştur. Diğer eleştiriler ise, Schumpeter’in
teorisini dayandırdığı yenilik ve girişimci kavramlarına yönelik olmuş ve
kapitalizmin yıkılışının nedeninin sınıf çatışması olacağı yeniden
vurgulanmıştır.
Ek Bilgi
Schumpeter’in günlüklerinden alınma bazı deyişleri:
-İnsanlık gerçeğin dışında her şeye inanmaya hazırdır.
-İnsanlık özgürlükle ilgilenmiyor. İnsanların çoğu özgürlüğün sorumluluğunu üzerlerine alamayacaklarının farkında: tek istedikleri şey doyurulmak, yönlendirilmek, eğlendirilmek, ve her şeyden çok, eğitilmek. Fakat [özgürlük] deyimiyle ilgilenmiyorlar.
-Kadınlar ve yiyecek için avlanmak ve düşmanlarını öldürmek – insanların istediği ve şimdiye dek hep istemiş olduğu ve onlara uygun düşen şey budur. En büyük sayıda kişinin en büyük mutluluğunu oluşturan da budur.
- İki tür insana güvenmem: ucuza inşaat yapacağını iddia eden mimarlar ve basit cevaplar vereceğini iddia eden iktisatçılar.
-Politikacılar kötü at binicilerine benzerler. At sırtında kalmaya çalışmakla o kadar meşgullerdir ki, nereye gittikleriyle ilgilenemezler.
Kaynakça:
KRİZ TEORİLERİ: KONDRATİEFF, SCHUMPETER VE WALLERSTEİN ( Osman Aydoğuş, Burcu Türkcan, Elif Tunalı Çalışkan, Barış Serkan Kopurlu )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder